3 Mart 2012 Cumartesi

Köşe yazılarım - 2

Text Size : [+] | [-]
Bir çirkin insan; Engin Ardıç...

     Ayşe Önal; Birlikte çalıştığım Genel Yayın Yönetmenlerinin en değerlisi idi. İyi bir gazeteci ama daha önemlisi, iyi bir insandı. Kapısı hep ardına kadar açık, tüm çalışanların serbestçe girebildiği bir odası olan, benim gördüğüm tek genel yayın yönetmeniydi. Olduğu gibi görünen ve göründüğü gibi olan nadir insanlardandı. Karşısındaki çaycı da olsa cumhurbaşkanı da olsa aynı 'insan' tavrını sergilerdi. Hala da öyle.

     1994-1995 yıllarında, Nokta Dergisi'nde birlikte çalışma şansına sahip olduğum ve bundan gurur duyduğum Ayşe Önal, şimdi CHP milletvekili olan Şafak Pavey'in annesi. Şafak, dergi'ye annesini ziyarete geldiği günler büroya bahar havası getirirdi sanki. Çok güzel, pırıl pırıl bir gençkızdı.

     Ayşe Önal'la yollarımızın ayrılmasından kısa bir süre sonra Şafak Pavey'in kaza haberini duydum; Londra'da tekerlekli sandalyedeki bir arkadaşını trene bindirmeye çalışırken trenin altına düşmüş ve sol kolu ile sol bacağını kaybetmişti. Ama bu kaza da, İngiliz eşinin, ''ben ona hep acıyarak bakacağım ve Şafak da çok zeki olduğu için bunu anlayacak'' gibi saçma bir bahaneyle onu terketmesi de yaşama sevincini yoketmedi. Öyle ki, bu sağlam duruşu ile Zürih Üniversitesi Hastanesi'nde tez konusu bile oldu.

     O hep 'aktif bir dünya vatandaşı' olarak yaşadı. Eğitimini London School of Economics'te tamamladıktan sonra, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nde çalışmaya başladı. Engelliler, azınlıklar, çocuklar, şiddete uğrayan kadınlar, mülteciler, işkence mağdurları hep ilgi alanı oldu ve hep onlar için mücadele etti. Bu özelliği ile, Deniz Gezmiş'in de kuzeni olan annesine çok benziyordu.

     Annesiyle birlikte yazdıkları '13 Numaralı Peron / Acı Yalnızdır' isimli kitaptan sonra, 'Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir' adıyla bir kitap daha yazdı Şafak Pavey. Kendi gökyüzü ve cebindeki umutlarla döndü ülkesine... Önce fiziksel sonra da psikolojik şiddete uğrayacağını bilmeden!

     İsveçli bir medya grubuyla yaptığı kadına şiddet konulu toplantıdan sonra o akşam Beyoğlu'nda fiziksel şiddete uğradı... Protez bacağı kırıldı... Ama mahkeme, kırılan bacağı, vücudunun bir parçası saymadığı için zarar görmediğine karar verip saldırganı serbest bıraktı!

     Geçtiğimiz Çarşamba günü de bir başka 'saldırgan'ın psikolojik şiddetine uğradı Şafak Pavey. Bir çirkin insan, kötü gazeteci Engin Ardıç, 'Yeni Taksim Projesi'ne karşı çıkanlar için yazdığı yazıda aynen şöyle dedi: ''Bunlar, gündemden düşmüş isimler. Artık '12 Eylül' filmleri ile de ilgi uyandırmıyorlar, yaptıkları 'kıl müziği' ile de... Tövbe, 'hem özürlü hem CHP'li' olduğu için amigo basının çok sevdiği Şafak Pavey hanım kızımız hariç''.

     Ne şimdi bu?... Neye sığar bu cümle?... Gazetecilik ya da yazarlık mı şimdi bu?... Başbakan'a yakın gazetede yazdığı için muhalefet olsun diye mi?... Muhalefet yapmanın da bir edebi yok mudur... Bir 'insan' nasıl olur da böylesine çıkabilir insanlıktan! Bu 'edepsizlik' yapılırken hiç mi düşünülmez herkesin bir engelli adayı olduğu?... Ama Engin Ardıç'ın ilk çirkinliği değil bu... O böyle yaşıyor ve başkalarının canını acıtarak besleniyor. Daha doğrusu 'acıttığını' düşünüyor. Oysa onu tanıyanlar artık onun yazdığı hiçbir şeyi kaale almıyorlar. Tıpkı Şafak Pavey gibi; ''Bu yazının üzerinde hiç durmadım. Hatta bunları iltifat olarak kabul ediyorum. Hem engelli hem CHP'li olmaktan gurur duyuyorum''.
Tweet This

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder