16 Aralık 2010 Perşembe

''Ben masumum''!...

Text Size : [+] | [-]
     Yoksul ama sevgi dolu bir ailenin beşinci çocuğu olarak geldi dünyaya. Babası iş buldukça inşaatlarda çalışıyor, annesi evlere temizliğe gidiyordu. Babasının ve ağabeylerinin elleriyle yaptıkları bir gecekonduda oturuyorlar, bazen o tek katlı gecekondunun elektrik ya da su parasını bile ödeyemiyorlardı. Kardeşleri de çalışıp eve para getirmeye başlayana kadar, ekmek bile almakta zorlandıkları günler oluyor, onları birbirlerine olan sevgileri ayakta tutuyordu. Onca yoksulluğa, geçim sıkıntısına karşın, evlerinde bir gün bile kavga-gürültü olduğunu hatırlamıyordu.
     Diğer kardeşleri gibi ortaokulu bitirdikten sonra okulu bırakmak zorunda kaldı. İki ablası tıpkı anneleri gibi temizliğe gidiyor, ağabeyleri de geçici işler yaparak aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışıyorlardı. Ablalarından biri evlenene kadar o çalışmadı... Onun görevi, annesi ve ablaları bütün gün evde olmadığı için evişlerini yapmaktı.
     Ablasının çalıştığı ev, ünlü bir giyim markasının sahibinin kızına aitti. Son bir yıldır ablası aynı evde çalışıyor, daha çok evin 8 ve 10 yaşındaki iki çocuğuyla ilgileniyordu. Evin genç, güzel ve kibirli sahibesinden hiç memnun değildi aslında ama maaşı yüksekti ve bu paraya ailesinin çok ihtiyacı vardı. Ablası,  evlenerek başka bir şehire gideceği için işten ayrılmak zorunda kaldığında,  patronu, güvenebileceği birisini tavsiye etmesini istedi ve ablasının aklına hemen o geldi.  
     O evde çalışmaya başlaması böyle oldu... Huysuz evsahibesi ile anlaşmak zor olsa da çocuklarla arası iyiydi. 6 ay sonra patronu, babasıyla konuşarak kızının yatılı kalması için izin istedi. Böylece hem maaşı artacak hem de yol parasından kurtulacaktı. Babası, onun da fikrini sorduktan sonra izin verdi. O da memnundu... Çünkü, çalıştığı lüks semtten oturdukları gecekondu semtine gidip-gelmek çok zordu. 18 yıllık hayatının o en kötü gecesine kadar 1.5 yıl yatılı olarak çalıştı o evde.
     O korkunç gece, bindirildiği şehirlerarası otobüsü polisin durdurmasıyla başladı. Patronu, yarıyıl tatili geldiğinde, çocukları uçakla anneannesine göndermiş, o da çocukların yanına gitmek üzere otobüse bindirilmişti. Evsahipleri bir uçak biletini bile ona çok görmüşlerdi.
     Onun otobüste olduğu saatlerde, bir davetten dönen patronu ve eşi lüks evlerinin soyulduğunu görmüş ve polise onu ihbar etmişlerdi. Polise verdikleri ifadeye göre, kendilerinden başka sadece onda anahtar vardı ve o bu anahtarı bir başkasına vererek evi soydurmuştu. Soygun o kadar büyük çaplıydı ki, polis bu ifadeye dayanarak hemen harekete geçti ve otobüsü durdurdu. Meraklı bakışlar altında otobüsten indirilerek polis arabasına bindirilirken utançtan hemen oracıkta ölmek istedi.
     Sorgusu günlerce sürdü. O ''ben yapmadım'' dedikçe, polisler, nüfuzlu patronlarının baskısıyla, işlemediği bir suçu üstlenmesini istediler. Günlerce gözaltında tutulduktan sonra mahkemeye sevkedildi... 'Delil yetersizliği' nden serbest kaldı ama gazetelerde yargısız infazı yapılmış ve ipi çekilmişti bile!
     Serbest kaldıktan iki gün sonra onun suçsuz olduğuna inanan iki polisin çabasıyla gerçek suçlular bulundu ama o bunu hiç öğrenemedi. Çünkü, eve döndüğü günün gecesi, bu utançla yaşayamayacağına karar verip, bir kutu hap içerek hayatına son verdi. Ailesinin, patronlarına ve gazetelere açtığı dava ise, aradan yıllar geçmesine rağmen hala sürüyor.  
Tweet This

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder