27 Aralık 2010 Pazartesi

''Tek suçlu benim''!...

Text Size : [+] | [-]
   Şanslı bir çocuk olarak geldi dünyaya... Şehrin tanınmış ve zengin ailelerinden birinin tek kızıydı. Anne ve babasının, ailelerinin ısrarıyla, bir iş ortaklığı gibi başlayan evlilikleri, zamanla mutlu bir yuvaya dönüşmüş, bunda onun doğumunun büyük payı olmuştu. Mutlu bir çocukluk geçirdi. Aile şirketini ülke çapında bir şirket haline getirmek için gece-gündüz çalışan babasıyla fazla vakit geçirememesini hiçbir zaman dert etmedi... Çünkü, o babasının onu çok sevdiğinden emindi... Üstelik annesi her zaman yanındaydı.
     Gençkızlığını da doya doya yaşadı... Geniş bir arkadaş çevresi ve ''biz kızımıza güveniyoruz'' diyerek onu özgür bırakan bir ailesi vardı. Liseyi bitirdiği gün 'işkadını' olmaya karar verdi... İşletme okuyacak, master yapacak ve zamanı geldiğinde de şirketlerin başına geçerek babasını dinlendirecekti.
     Kendisine ve ailesine verdiği sözlerin hepsini yerine getirdi. İşletme Fakültesi'ni iyi dereceyle bitirdi ve master yapmak üzere yurtdışına gitti. İki sene sonra master'ını iyi dereceyle bitirip evine döndüğünde 'işkadını' olmaya hazırdı artık. Hiç vakit kaybetmeden şirkette çalışmaya başladı. O kadar çok çalıştı ve şirkete o kadar çok emek verdi ki, 30 yaşında yönetim kuruluna girdiğinde, hiç kimse ''baba torpili'' diyemedi. Babasının, ülkeyi ayağa kaldıran ve kaza nedeninin asla bulunamadığı uçak kazasında hayatını kaybetmesiyle de yönetim kurulu başkanı oldu.
     İşkadınlığını öyle benimsemiş, kendisini şirkete ve çalışmaya öyle adamıştı ki, annesinin, artık evlenmesi gerektiği yolundaki imalarını, ''ben işimle evliyim ve gayet mutluyuz'' diyerek şakayla geçiştiriyordu. Bu düşüncesinin kısa bir süre sonra değişeceğini bilmiyordu henüz.
     Yeni çalışmaya başladıkları reklam ajansının sahibiyle toplantıları vardı o sabah. Toplantı olduğu günler yaptığı gibi yine şık bir tayyör giymiş, saçlarını ensesinde toplamıştı... Yakın gözlüğü ona daha da ciddi bir hava veriyor ama yine de güzelliği göz alıyordu. Reklam ajansının genç ve yakışıklı sahibi, medyadan tanıdığı, hakkında az-çok bilgi sahibi olduğu bu genç işkadınına elini uzattığında,  bu tanışmanın  hayatını değiştireceğini hissetmişti. Aslında o da genç adamla tokalaşırken heyecanlanmış ama her zamanki soğukkanlılığıyla hemen toparlamıştı kendisini.
     İş için yapılan görüşmeler giderek özel buluşmalara döndü. Davetlere birlikte katılmaya, her yerde birlikte görünmeye başladılar. Şirketin bir ürünü için yapılan reklam kampanyasının başarısını kutlamak amacıyla düzenlenen akşam yemeğinde de evleneceklerini açıkladılar. Yankıları günlerce süren görkemli bir düğünle evlendiklerinde 1 aylık hamileydi.
     6 ay sonra doğdu kızı... Erken doğmuştu ama son derece sağlıklıydı... Babası gibi yeşil gözlü,  annesi gibi beyaz tenli ve siyah saçlıydı. Kızını yetiştirirken annesini örnek almaya çalıştıysa da bunda çok başarılı olamadı. Çünkü, annesi kadar vakti yoktu kızına ayıracak. Eşiyle birlikte o kadar çok çalışıyorlardı ki, kızı büyürken, çok istemesine rağmen fazla yanında olamadı. Tıpkı kendi ailesi gibi kızlarına güvenerek özgür bıraktılar. Ama kızı ondan çok farklıydı... Onun bu güveni istismar ettiğini farkettiğinde artık çok geçti!
     Her istediği yapılan şımarık bir çocuk olarak büyüyen kızı, onun ve eşinin çabalarıyla, özel dersler aldırılarak zor bitirdi liseyi. Üniversite sınavına hazırlanması için kaydedildiği dershaneye uğramadı bile. Hiç hazırlanmadan girdiği sınavı kazanamadı. Artık geç saatlere kadar uyuyor, sonra dışarı çıkıp sabaha karşı eve dönüyor, onun ve eşinin uyarıları hiçbir işe yaramıyordu. Ceza yöntemini denemek de sorunu çözmedi... İkisi de kızlarına karşı o kadar zayıftı ki, onun boyunlarına sarılıp özür dilemesi herşeyi unutturuyor ve başa dönmelerine neden oluyordu.
     Dağınık yaşamından hiç vazgeçmedi kızı ve ikinci kez girdiği üniversite sınavını da kazanamadı. Artık haber vermeden bazı geceleri dışarıda geçiriyor, eve sabah ya da öğlene doğru geliyordu. Eşiyle birlikte tekrar konuşmayı denediler ama kızı, ''18 yaşımdayım... Bana karışamazsınız... İstersem hiç gelmem eve'' dedi ve dediğini de yaptı gerçekten. Karlı bir kış günü çıktığı evine dönmedi bir daha!...
     O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. O güçlü, soğukkanlı işkadını yoktu artık. Hayatında kendisini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. İçindeki yangın, kızından haber gelmeyen her dakika büyüyor, yine de kaybetmemeye çalıştığı umudu onu ayakta tutuyordu.
     Polisin ifadesine başvurduğu her arkadaşı kızının nasıl bir bataklığa sürüklendiğini ortaya çıkarttığında içindeki yangına vicdan azabı ve suçluluk duygusu da eklendi; Nasıl bu kadar duyarsız kalabilmişti kızının yaşamına? Nasıl bu kadar ihmal edebilmişti onu?... Kızının gözlerinin altındaki morlukların ve hızla kilo vermesinin sebebini neden araştırmamıştı? Onunla biraz daha ilgilense belki anlardı çok uzun süredir uyuşturucu kullandığını!...
     Kızının birçok arkadaşı uyuşturucu kullanmak ve satmak suçundan tutuklandı... Polis ve medya olayın peşini bırakmadı... En küçük ipucunu bile değerlendiren polis, 6 ay sonra verdi acı haberi; Kızının, henüz 19 yaşındaki dünya güzeli kızının, tek evladının cesedi bulunmuştu. Üstelik ülkesinden kilometrelerce uzakta bir gece kulübünün tuvaletinde... Ölüm sebebi belliydi; 'Yüksek dozda uyuşturucu'!!!...
     - Kızını kaybedeli sekiz yıl oldu ve o kendisini hiç affetmedi... İşkadınlığını anneliğe tercih ettiği için...-    
Tweet This

1 yorum:

  1. uyuşturucuya bağımlılığın sürekli olarak daha küçük yaşlara bulaştığı
    bir çağda, sadece bir anne'nin değil; bir baba'nın da
    "kıssa'dan hisse" ders çıkartacağı, etkileyici bir yazı...

    YanıtlaSil